DİN VE HAYAT


KULLUK

Her müslümanın, inanç ve esaslarını öğrendikten sonra ihlâsı öğrenmesi şarttır. Yani Allah Tealâ’ya riyasız, yapmacıksız, samimi kul olmayı da öğrenmesi gerekir. Çevremizdeki ilişkilerde samimiyet, dürüstlük nasıl ki seviliyor, takdirle karşılanıyorsa, Allah Tealâ’yla irtibatımızda da samimi, içten olmamız bizi O’na daha yakın kılar.

Muaz b. Cebel r.a. Hazretlerinin rivayet ettiği bir -i şerifin bildirdiği üzere, yedinci kat semadaki ibadetlerimizi, işlerimizi kontrol ederler. Allah için ihlâslı olup olmadıklarına bakarlar. Riyalı, yalancı, samimiyetsiz işler yücelere çıkamayıp geri çevrilirler.

İhlâsı edinmek için alınan eğitime, tahsile tasavvuf denir. Tasavvuf eğitimi, taşı pirinçten ayıklamak gibi ibadetlerimizi de riyadan arındırmayı gaye edinmiştir. Usulüne uygun davranan kişileri güzel ahlâk sahibi yapar.

İmkanımız olmasına rağmen olan dinî bilgileri öğrenmezsek günahkâr oluruz. İhlâsın öğrenilmesi de böylesine önemlidir. Bir din alimi bile olsan ihlâsı öğrenmemişsen hataya düşersin. Mesela şeytan, alimleri önce hizmete teşvik eder, sonra da: “Senin gibi konuşan, bilgili, cemaati çok olan başka bir hoca daha yok!” diyerek riyakâr eder, cehenneme sürükler.

Bu yüzden alim olsun olsun herkesin tasavvuf eğitimine ihtiyacı var. Tasavvuf dinden ayrı değildir. Kaynağı dindir ve makbul bir dindarlığı yaşamaya en büyük yardımcıdır. Mesela hasedin ve kendini beğenmişliğin ne olduğunu öğrenmeden, bu iki kötü huydan kurtulmadan yapılan ibadetler nasıl semalara yükselecektir. Aksine, bu iki ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi yapılan ibadetlere zarar verir.

Tasavvuf, ilmin iki kısmını da şart koşar. Öncelikle en azından temel dinî bilgilere sahip olmak, kendi kanaatiyle değil de dinin bildirdiği şekliyle haramı helali, farzı nafileyi ayırt edip günlük hayatında ona göre hareket etmek, iç dünyasında ise tasavvufun usulleriyle gayret edip ahlâkını güzelleştirmek…

İlimsiz, bilgisiz dervişlik şeytana maskara olmaya yol açar. olan bir eliyle Allah’ın emirlerini ve kitapları okur, diğer eliyle kendi ahlâkına bakar. Gününü başkalarının kusurlarıyla uğraşarak geçiren kişilerin yaptığı dervişlik değildir.

Halbuki tasavvuf ehli olanlar her zaman insanlar arasındaki ilişkilerde yapıcılıklarıyla bilinegelmişlerdir. Güzel ahlâkı edinmeye çalışırlarken düzeninin de temel taşı olurlar. İnsanlar arasında fitneye yol açabilecek konulardan uzak dururlar. Herkesin iyi halini ister, kötü durumlara düşmelerini istemezler.

Bunların kâmil, olgun insanlara has davranışlar olduğu ortadadır. Bu kemalâtın mal mülk çokluğuyla, makamla mevkiyle bir ilgisi yok. Zahir ilminde ilerlemiş olmak da tek başına yeterli değildir. İlmin çoğalması kibri getirdiyse bu bela olur. İlim arttıkça kibir yerine tevazu artmalıdır, halim selim olmalıdır. İlmi arttıkça ameli de artmalıdır. Ameli arttıkça zühd ve vera sahibi olmak gerekir. İlmi artan kimsenin ameli artmayıp kibir ve riyası artıyorsa onunki yalnızca ezbere bir ilimdir. verecek bilgiye sahiptir, fakat asıl ilimden yoksundur. Asıl ilimden murad, kulun kendini ve Rabbini bilmesi, Allah’tan korkup O’nu arzulamasıdır. Bu da nefsi edip güzel ahlâkı edinmedikçe gerçekleşmez.

LEZGİ BAŞKÖY KÖYÜ
 
LEZGİ BAŞKÖY KÖYÜ SOSYAL VE KÜLTÜREL SİTESİ
Facebook beğen
 
KÖYÜNÜN SİTESİ ANA SAYFAN OLSUN
 
ANASAYFAM YAP

TARİHTE BÜGÜN
 
 
Super Kodlar
PARA PİYASALARI
 
Döviz
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol